Kaymakam Kemal Bey, 1915 yılında Yozgat Vilayetinin Boğazlıyan İlçesi'nde görev yaparken, tehcir sırasında ihmalkar davrandığı gerekçesiyle Ankara Valiliği yönetim kurulu kararıyla meslekten uzaklaştırıldı.
Yazıma sürgünün ne olduğunu hatırlatarak devam ediyorum. Osmanlı İmparatorluğu kendi topraklarında ölüm kalım savaşı verirken, kendi vatandaşları olan Ermeniler de diğer emperyalist devletler lehine isyan etmekten geri durmadı. Osmanlı yöneticileri, savaş cephelerini etkileyebilecek bölgelerden o dönemde Osmanlı topraklarında bulunan Ermenilerin Irak ve Suriye'ye yerleştirilmesine karar verdiler. 27 Mayıs 1915'te Osmanlı hükümeti “Muvakkat Hicret ve İskan Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”yi yayımladı. Çıkarılan bu geçici kanunun adı; “Bu, askeri yetkililerin savaş zamanında hükümetin uygulamalarına karşı çıkanlar için uygulayacağı yasadır.”
Damat Ferit Paşa hükümetinin kararıyla yargılanmak üzere 7 Ocak 1919'da gözaltına alınan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, 30 Ocak 1919'da İstanbul'a getirilerek Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki harp mahkemesinde yargılandı.
O talihsiz duruşmayı Samih Nafiz Tansu'nun “İki Dönemin Perde Arkası” kitabından anlatacağım:
Harp Mahkemesindeki duruşmada Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey kendisini şöyle savundu:
“Emir aldım. Bir memur aldığı emre uymakla sorumludur. Şehirden sürülenlere karşı en insani eylemi yaptım. Dürüst olmak gerekirse şu anda hiç pişmanlık duymuyorum.”
Divan-ı Harp Başkanı Nemrut Mustafa Paşa oturduğu yerden kalkarak Kemal Bey'in yüzüne bağırdı:
“Kış bu kadar çok insanı ve ailelerini dağlara ve yaylalara sürüklerken, hiç Tanrı'dan korkmadınız mı? Bir gün sana bunları soracaklarını düşünmedin mi? Üstelik jandarmalara onları süngüleme emrini verdiniz, ne düşünüyorsunuz?
Yarbay Kemal Bey;
“Hayır asla kabul etmeyeceğim. “Ben kimsenin ölümü emrini veren bir adam değilim.”
Nemrut Mustafa Paşa suçlamalarına şöyle devam etti:
“Bu çetin kış mevsiminde, soğukta, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce yoksul insanı süngülenmektense dağ zirvelerine yürütmek daha mı iyi? Üstelik siz İdarenin başısınız, onları sizin korumanıza verdiler. Ülkemizde yaşayan vatandaşları birbirine teslim ederek cana, mala tecavüz etmeye teşvik edenlerin cezası ne biliyor musunuz?
Sayın Kemal;
“İdamdır Paşam!”
Nemrut Mustafa Paşa;
“Siz kararınızı verdiniz Kemal Bey, biz de sizin adınıza bu kararı verdik” dedi. Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki Harp Mahkemesi, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i idama mahkum etti. İnfaz on gün sonra, İstanbulluların Beyazıt Meydanı'nda toplu halde toplanmaya başladığı o vahim günde gerçekleşecek. Meydanda, bir müfreze süngülü askerin ortasında, beyaz gömlekli Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey görülüyor. Oldukça metanetli ve sakin olan Kemal Bey'e son bir sözü olup olmadığı sorulduğunda halka dönerek şöyle seslendi:
“Sayın vatandaşlar, ben bir Türk subayıyım. Alınan emri yerine getirdim. Vicdanım görevimi yaptığımdan emin. Yemin ederim ki ben masumum, bugün ve yarın son sözüm budur! Yabancı devletleri memnun etmek için beni asıyorlar. Adalet dedikleri buysa kahrolsun bu adalet!”
Bu ses sanki uzak dağlara gitmiş, çarpmış ve oradan aynı şekilde dönmüş gibi insanların ağızlarında tekrarlanıyordu:
“Kahrolsun bu adalet!”
“Değerli kardeşlerim, çocuklarımı asil Türk milletine emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara sahip çıkacaktır. Vatan uğruna cephede ölen bir insan olarak şehit oluyorum. Allah vatanımıza ve milletimize zarar vermesin. Emine!…
İnsanlar ağlıyordu. Meydanda tam bir yas sahnesi vardı. Şikayetler vardı. 10 Nisan 1919'da Ermenilerin zafer naraları arasında Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey asıldı ve cenaze töreni adeta protesto niteliğinde ve sloganlarla gerçekleştirildi.
Bir ay sonra Anadolu'ya gidecek olan 9'uncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal, idama tanık olmadı ancak ailesine güvendi. Kaymakam Kemal Bey, 14 Ekim 1922'de TBMM tarafından çıkarılan özel bir kanunla “milli şehit” ilan edildi.
Işıklar onun ve tüm vatan kahramanlarının üzerine olsun.
10 Ocak 2024
Ahmet Gürel
ADD Genel Başkan Başdanışmanı